21 Temmuz 2011 Perşembe

AMATÖR



Bugün, kendime dair bir şeyi daha hatırladım; kendimi oracıkta tanımladım. Tanımlamakla kalmayıp tasdik ettim, onayladım ve hatta kutladım. Yaşadığım, çok şen sayılabilecek bir durum da değildi oysa; düpedüz açık vermek, sobelenmek, ortaya ulu orta serilivermekti.. Neresinden bakılırsa bakılsın çocukçaydı..


Üstelik kabahatim büyüktü; bir kez daha karıştırmıştım işimle kendim olmayı, ya da işimde kendim olmayı ya da işimde kendimi bulmayı... Her neyse işte, iş'ime gelmedi neticede bana geldi her ne geldiyse.. işim, gücüm oldu/gücüm beni sordu/ben beni yordu/velhasıl zordu tüm bunlar.. Belki de öğrenmem gerekti, ama neyi? Sahi, insan işi ile kendini karıştırmamayı nasıl başarır? Bu, eve gelince iş kıyafetlerini çıkartıp üstüne rahat birşeyler giymek gibi birşey midir? Bir kere insan sevmediği bir kıyafeti bile uzun süre taşıyamazken.. (Nitekim benim bir iş gününün ortasında alışveriş merkezinde yenilenmişliğim ve eskilerden yanımda yük ettiğim bir torba ile kurtulmuşluğum vardır:)) Konuya dönecek olursak; bu gerçekten mümkün müdür? İnsan kendine karşı bu kadar kör, vurdumduymaz ve duyarsız olabilir mi? Kendini iş'in işine karıştırmayabilir mi?

Cevapları duyuyor gibiyim.. Sağ köşeden gelen bir cevap tüm bunların rol icabı olduğunu; hayatın da zaten bu rollerden ibaret olduğunu söylüyor. Bu sağ köşede oturan bu sakin, bilmiş ve ruhu toprak (ne demekse; sonra açıklarım :)) kişiye sorarım: İnsan oynadığı rollerden etkilenmez mi peki hiç? Ben film izlerken bile etkileniyorum; tutun ki hayatımın baş rolünü oynuyorum.. Hayatımın baş rolünü oynarken bir teklif geliyor ve diyor ki, hayatının baş rolünün iş bölümünü oynarken Oya'yı değil, Ayşe'yi oyna.. İşler iyice karıştı şimdi ama...


Toparlayacak olursam... Birincisi; insanın bu kadar rollere bölünmesi reva mı? İkincisi; hayat rollerden ibaretse eğer, ben ne zaman kendim olacağım?


Bir saniye, arkadan bir itiraz var: "Ben rollere inanıyorum; hayatı biraz da hafif yaşamak gerek; fazla ciddiye almak iyi değil." Evet katılıyorum, bence de. Fakat o da nihayetinde bir parça profesyonellik gerektirmiyor mu? Bu sorunun cevabı "evet"se ben varmak istediğim yere geldim demektir. Bkz:


Profesyonelin kelime anlamı ehil, işinde uzman kişi iken algısı bundan biraz daha farklıdır. Profesyonel insan tipi günümüzde, duygudan arınmış, biraz kaşarlanmış ve bir parça kartlaşmış, o oranda kalbi katılaşmış ve maneviyatı kıtlaşmış, kesinlikle büyümüş veya büyümüş de küçülmüş, tecrübeli kelimleri ile de yakın duruş sergilemektedir. Aynı zamanda profesyonel insanın yerine göre presentable, politik ve herkes gibi olması da beklenir. İşte profesyonel insan, tüm bu sıfatları bünyesinde toplamayı başarmış insana denir. Peki bu insan gerçekten de başarmış mıdır?


Son olarak;


Başarı sizce nedir? Unutmayın; vereceğiniz cevaplara göre hayatınız şekilllenecektir..!


Amatör

1 yorum:

noavas dedi ki...

Başarı hayal etmektir...
O tohumu atmadan filiz göremezsin..
Sonra ne gölgesi, ne de meyvesini yiyebilirsin..
Hayal edersen ya meyveyi yersin ya da kokusunu, tadını hissedersin...

Minnoş:)