24 Aralık 2010 Cuma

aşk acısı çekenlere...

Nadir "ne var ne yok alemde" gezmelerimde rastladığım bir gazel; meali ile birlikte.

Aşk acısı çekenler için tasavvufi bir bakış açısı Mevlevi Şeyhi Saffet Efendi'den;

Her zaman bir vâmuk-i azra olur alem bu yâ
Nev-be-nev efsaneler peydâ olur alem bu yâ
Kabz u bast kıl tefekkür aleminde ey gönül
Vakt-i sermânın sonu, vakt-i germân olur alem bu yâ

Gez geç elden eyleme me’mul sanma ruya u
hayâl
Vakt-i sermânın sonu, vakt-i germân olur
alem bu yâ

Görme ahkâr kimseyi cana kader meçhuldür
Hakkın edna bir kulu ala olur alem bu yâ
Hak-i Mevlana’yı saffet sürmeyi çeşm eyleyen
On sekiz bin alemi bina olur alem bu yâ

Kısaca Meali:

Dünya durdukça Vamuk-i Azra’nın aşkı gibi büyük aşklar her zaman doğar. Bir zaman ki o aşklar bugün nasıl efsane olmuşsa, şimdi de öyle aşklar olur ki bunlardan yeni yeni efsaneler çıkar. Hele bir düşünceler aleminde genişle, daral, uzaklara git, yakın yere gel, dön dolaş ey gönül. Göreceksin ki soğukların vakti geçer, sıcak olur, kıştan sonra yaz gelir.

Alıntı: www.devletsah.com
"aşk acısı çekenlere..." Devamını oku

23 Aralık 2010 Perşembe

IMG00137-20101222-2116.jpg

Onca cektigimiz foto arasindan biz en cok bu silik olani begendik. Aranan neydi: Fonda Istiklal Caddesinin yilbasi isiklari, iki guzel kiz ;), artistik durus, net goruntu. Yasanan ne oldu: Iki guzelce sayilabilecek (belki net halleri cirkindir) kizin cektigi acemi otesi yamuk foto.

Bazen siparis ettiklerimiz bizi mutlu etmez. Hatta mukemmele yakin olsalar bile.. Bazen de beklenmedik bir sekilde, tesadufen hayatimiza giren seyler bizi dunyanin en mutlu insani yapar. Sasirtici olsa bile..

Nedir peki insani mutlu eden sey? Iste bunu ancak o biricik gonul bilebilir. Aklin yolu ile kalbin yolu bir degildir.. Akil ancak mutluluk icin gerekli zemini hazirlayacak kadar kapasiteye sahiptir; fakat icteki minik kusun kanatlarini cirptiracak kadar degil.

Bu sebepten mutluluk da, anlam da, ask da kategorize edilemez. Zaten ancak satin alinabilecek seyler siparis edilebillir.

Hayatta parlak renklerden daha kiymetli anlar vardir. Yukaridaki de o anlardan biridir ;))

Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
"IMG00137-20101222-2116.jpg" Devamını oku

12 Aralık 2010 Pazar

29unda çocuk




Bir yaşımı daha kutlarken çocukluğuma geri döndüm adeta... Gözün gördüğü tek şeyin beyaz bir renkten ibaret olduğu o dağın tepesinde hissetmem gereken bir yaşın daha yükü yerine, doğa gibi bembeyaz, pür-i pak neşe... HeyHat sen nelere kadir, nelere vesile..!
İçimde tanımlayamadığım bir sevgi buğulu cama bile yansıyan,
herşeyi kapsayan külli bir şükür,
Hayatın öz'üne dair bir teşekkür...
PS: 30 oldun diye ısrar eden matematik yoksunu kinbaz şahsiyetler; çocukla çocuk olmayın, yaşınızı bilin!
"29unda çocuk" Devamını oku

11 Aralık 2010 Cumartesi

Hosgeldin Kis!

Yilin ilk kari Kartepe'de...

Su an -1'I gorduk; hala tirmaniyoruz. Kar ve sis her yer icim disim kasim gozum bembeyaz :)

Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
"Hosgeldin Kis!" Devamını oku

9 Aralık 2010 Perşembe

Başlangıçlar


Her sabah güneş doğarken, her akşam güneş batarken, her kış odun atarken, her yaz gözlerini kırpıştırırken ve bir yaş daha alırken.. her bayram, her tatil, her yılbaşı, aybaşı.. yaşarken.. her akşam eve girerken, evdeki yüze bakarken, iz yapmış çizgilerle gülerken, köşeyi dönüp yürürken.. belki milyonlarca kez yaptığın bir şeyi bir kez daha yaparken..


yeniden başlamak her şeye..


taze gözlerle bakmak kendine, berikine, ilk ergen gibi olmasa da genç kalabilmek ve hissettirebilmek olabildiğince..


elbet zorlu bir vazife.. varışı olmayan bir yarış bir ömür süren ve belki bir tercih, evet belki de gayret..


fakat özünde insana bahşedilmiş bir armağansa hayat yalnızca; başlamak ise bir hatırlatmadır olsa olsa, hayatta olduğuna dair bir uyarı, bir dürtme.. bir an var bir an yoksun zira, yalnız doğdun ve yalnız öleceksin hatta; fakat göreceksin, dokunacaksın, hissedeceksin... çekeceksin burnuna kokusunu hayatın, hapsedeceksin.. katıla katıla gülecek, hıçkıra hıçkıra ağlayacaksın.. mutluluktan havalara uçacak, acıdan kupkuru kıvranacaksın...


anlayacaksın sen de bu hayatı ey ademoğlu-havva kızı; hem de hep zıttından kavrayacaksın..

varken yokmuş gibi davranacak, yokken varlığa el açacaksın..

ama en çok uçlarda var olduğunu hissedeceksin.. aşk gibi.. ölümün kıyısında yaşamı anlamak gibi..


"Başlangıç yalnızca bir eylem türü değil, aynı zamanda bir ruh hali, bir çalışma şekli, bir tavır, bir bilinçtir."

Edward W. Said, Başlangıçlar
"Başlangıçlar" Devamını oku

7 Aralık 2010 Salı

Huzursuz Ruh


Ben Elif Şafak'ın yeni romanını beklerken ve bir yandan özenirken roman yazmak için seçtiği yola; yabancı bir memlekette belki bir trende gelen esinlere kendini öylece koyverme haline; gitmeye, yaratmaya ve yenilenmeye... Sevgili Elif Şafak bir "kısa yazılar" kitabıyla çıktı karşıma ve düşüverdi birden kalbime...


İçlerinden bir yazı bu serüveni açıklıyor belki de en özet haliyle ve kendini yakın hissetmekten alıkoyamıyor naçizane bendeniz de... Öyle ki; bende de olan öz bir parçayı deşifre ediyor adeta "Huzursuz Ruh" adını verdiği yazısıyla.


"Sonsuza değin verilen yeminlerde bir sahtelik var. Hiç bozulmamak üzere kurulu düzenlerde bir tahakküm var. Hiç değişmediğini iddia eden ve bununla gurur duyan insanlarda bir hamlık, çiğlik, pişmemişlik var. İnsan ki eşrefi mahlukattır, içindeki semavi özü keşfetmekle yükümlüdür. Çıkacaksın yollara, kendine doğru git gidebildiğin kadar. Keşif boynumuzun borcudur. Kendimizi keşfetmek, aşkı keşfetmek, dünyayı keşfetmek, ötesini keşfetmek"...


"Çakılı kalmamak sırf alışkanlıklardan ötürü demir attığın koylara. Çıkmak oralardan, geçmek dalgakıranların beri tarafına, bilmediğin memleketlere varmak, tatmadığın yemekler yemek, sözlerini anlamadığın şarkılarla içlenmek, risk almak, dağılmak ve parçalanmak ve hasret çekmek buram buram, gurbetin tadına bakmak ve kendini yabancının gözünden görmek, şaşırmak yeniden, şaşırmak bir çocuk gibi dünyanın hallerine, çeşitliliğine, güzelliğine, acımasızlıklarına... şaşırmak ölene kadar... şaşırma kabiliyetini hiç yitirmemek...


Ne kadar güzel anlatıyor değil mi...?


Bir de tek başına tatile çıkmak fikri var ki, insanların genelinde ayıplama ve alınma duygusu uyandıran...


"Hem belki seneye tek başına çıkarsın tatile, kocan ve çocuklarınla değil; kendi kendinle. Sevmediğinden değil aileni, kendini özlediğinden. Şöyle bir kendinle sohbet etmeyeli çok zaman geçtiğinden. Yalnızlık içsel bir hazine olduğundan. Kaçılacak bir sosyal kusur değil".


Belki de herşeyde biraz ezber var değil mi..? Her sıfatı bir etiket, her farklılığı bir kusur sanan kollektif bir zihniyet...


Peki ya gökkuşağı... ya o da tek renk olsaydı... ya da baskın renk olan maviye takılsaydı...

"Huzursuz Ruh" Devamını oku

5 Aralık 2010 Pazar

Hayat da böyle bir şey...


Bugünlerde birçok kez bu cümleyi kurarken yakalıyorum kendimi. Hayat da böyle birşey işte... Birşeyleri daha iyi anlayabiliyorum sanki artık ve belki biraz daha olduğu gibi kabul ediyorum olanları, insanları... Büyüyor muyum acaba, yoksa eksiliyor muyum, cevabı bazen ben de bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki dökülüyorum... İnce ince, tane tane, azar azar... Kimi zaman tadı bol, kimi zaman kalbe zarar...

"aslında bu kadar da kırılgan değildim
kendi yarattığım düşmanlara yenildim
bir kayboldum sonra tekrar belirdim
masallardaki gibi bir varmışım bir yokmuşum"

Deri değişiyorum belli ve diyeceğim şeyler var yeni; de hani..?

Hayat ne kadar hızlı akarsa ben o kadar fazla susuyorum... Dinliyorum...

Demleniyorum...

Genelde insanlar sahip olduklarını ve iyi hallerini kaleme alırlar. Belki de doğru yaparlar; ne de olsa iyilik ve güzellik de diğer herşey gibi paylaştıkça çoğalır. Fakat benim için yazmak daha çok bir terapi; daha çok anlamak üzerine bir yol... Paylaşmak da var tabii; fakat paylaştığım ve paylaşmayı istediğim tek şey de zaten Oya'nın Yalın Hali...

Ama bunun için bile bir eylem gerekir; biliyorum... bir bağlılık, bir söz... Çünkü "sevgi eylem gerektirir"...

Ve insanın en büyük ihaneti kendinedir...
"Hayat da böyle bir şey..." Devamını oku

19 Kasım 2010 Cuma

Mutlu Bir Bayram

Mutlu bir bayram olsun herkese;
İçten, neşeli ve coşkun...

Zira herkes mutlu hesapta fakat
yüzler solgun...

Medeni insanoğlu yorgun...
Hepimize Aşk olsun!
"Mutlu Bir Bayram" Devamını oku

23 Ekim 2010 Cumartesi

Bir önceki Bursa'ya gidişimin üzerinden tam 3 ay geçmiş; yine feribottayım... Kalemde geçirdiğim 2 klasörlük yorgunluğun ardından resette, kaçamak köyümde bağdaş kurup düşünmekteyim... Ne çabuk geçiyor zaman değil mi? O zaman da üzerimde siyah bir giysi vardı bugün gibi; ama mevsim farklı, rüzgar farklı, ben farklı...

Öyle bir şey demek ki zaman, uçuşan, tutulamayan aşk gibi... Ben ki her ikisine de meydan okuyan, beyhude hevesler peşindeki kişi; diyorum ki sen değilsin bu feleğin tekeri... Düşüncen de bir o kadar fani, sen gibi...

"Ben hep kendime önlemler aldım.."

Oya'nın Yalın Hali...
" " Devamını oku

10 Ekim 2010 Pazar

FİNGER CROSSED!



Hareket zamanı...Durma tempo! Kalbimin köşeciğine birşeyler düştüğünden beri, birşeyler var etmek için kendini kıpırdanıyor, yer açmaya çalışıyor kendine bu kurulu düzende... benim gibi her şeyi türlü olasılık hesaplarıyla önceden düşünen birisi için sıkıntı yaratıcı da olabiliyor haliyle.. hakikaten bazen ben bile şaşırıyorum kendime; nasıl oluyor da bir yandan kendini böyle bırakıveriyor bilinmeyenin insaflı ellerine; bir yanda da sıkıştırıyor kendini türlü alacakaranlık hikayeleriyle.

Bir elinde özgürlük anıtı, bir elinde mengene...! Bir yanıyla Heman, bir yanıyla Ürkek. Tam bir tezatlar ülkesi...

Sadede gelelim.. Bu ara koşturuyorum, çalışıyorum, deneyler yapıyorum ve bol bol aynaya bakıyorum. Gelecek kumbarasına minik paralar atıyorum. Biriktiriyorum, birikiyorum.

Seviyorum...

PS1: Yukarıda anlatılan eylemler hem mecaz, hem de gerçek anlamlarında kullanılmışlarıdır. Kinaye sanatı :)

Bakalım resim nasıl çıkacak..?

FİNGER CROSSED!

PS2: Sanırım bu komik fotoğrafın çekildiği tarihti. Blackberry telefonumu beyninden yere düşürdüm; hala serviste... Aynı gün eve yakın bir mesafede düştüm. Tersinden bir gündü; az hasarla noktalandı. O gün bugün uzak kaldım yazıdan; uzak kaldıkça büyüdü büyüdü ve koca bir suçluluk dalgası oldu içimde çalkalanan. Suçlandıkça eylemsizleştim; eylemsizleştikçe daha da bir atalet çöktü.

Tam da böyle olmaz mı gerçekten. Bence bu bir karabasan çeşidi olmalı, gündüz görülen cinsinden. Benimki bunun başlangıcıydı diyelim. Fakaat, karabasanlara fırsat vermeden şeytanın bacağını kıralım ve olabilecek bütün gücü toplayıp bir celsede uyanalım, derim ben.

Tatlı düşler olsun herkese...!
"FİNGER CROSSED!" Devamını oku

24 Eylül 2010 Cuma

CİNEMA CİNEMA

Bu filme söylecek söz ya çok ya da yok. Dün gece izledim ve bugün bütün gün aklımdan çıkmadı. Çok etkileyici. Varoluş, kuantum, seçimler ve tabii ki aşk...

"Hayat bir oyun bahçesidir; ancak ancak öyle tadı çıkabilir."

"Seçim olmadığı sürece sınırsız olasılıklar denizinde yüzersin."

"Çocuk, seçimlerin sonucunu bilemediği için karar vermekte zorlanır. Fakat seçimlerinin sonucunu bildiğinde artık seçim yapamaz."

"Yanlış seçim yoktur; yanlış yollar da."

"Olayların ve nesnelerin karşına farklı biçimlerde ve zamanlarda ortaya çıkması, onların senin için olan anlamını değiştirmez" (Adamın farklı seçimlerde karşılaştığı aynı kişilerle olan duygusal bağı)

Garip bir kadercilik de vardı sanki; senin gentik şifrenle yarattığın kişilerin hayatına bir şekilde girmesi gibi... öyle ya da böyle... şu veya bu şekilde... her seçimde, her yolda...

Herşeyin olacağına vardığı gibi...

Yukarıdakiler, aklımda unutmayayım diye aktardığım peşi sıra deyişlerdi. Fakat filmin etkileyiciliği sadece bu deyişler etrafındaki felsefesi değildi. Çok duyguluydu film aynı zamanda.. ya da içinde gerçek aşk'tan vardı; ki bu bile yeterliydi.

İzleyin ve şevklendirin kendinizi, düşüncelere dalın gitsin....

MY NEIGHBOUR'S YAMADAS. Isao Takahata'dan. Komik ve çok eglenceli. Japonlarla aile yapımızın ne kadar benzediğinin bir çizgi örneği. Miyazaki'nin enfes kolleksiyonunu bitirenler, bir de bu tattan deneyin ve kaçırmayııııııınnn ;)




ONLY YESTERDAY. İçinizi ısıtacak sımsıcak bir animasyon. Yönetmen aynı. Bana göre tam da yormadan, sormadan, yatak öncesi keyfi :)

"CİNEMA CİNEMA" Devamını oku

21 Eylül 2010 Salı



Burası benim apartman girişim.. Bu da sıradan bir kablo tv kutucuğu..

Peki ya onun üzerindeki..?

Bir kumru :)) yuva yapmış..

Artık apartmana her giriş çıkışımda bu haneyi dikizliyor ve kapıyı daha yavaşça örtüyorum..

Bir yandan da kendime sorup duruyorum, bu kumrucuğun eşi nerde diye.. Çünkü bilenler bilir, kumrular hep çift olarak dolaşırlar. Hatta çifte kumrular deyimi de buradan gelmiş diye düşündüm şimdi. Velhasıl bi düşünün, bu kumral kuşlar ne tek tek, ne de diğer kuşlar gibi sürüyle dolaşırlar. Onlar hep 2 kişi. Doğuştan evli kuşlar :)) Peki bu kuş niye tek o zaman? Boşanmış mı ? :p

Bir Dilek: Allah herkese gönlünün eşi ile (bir)leşmeyi nasip etsin...

PS: (ev)lenmek'ten ziyade (bir)leşmek sözcüğü daha güzel. Kurumun bakış açısına bir kere daha dikkat çekmek istiyorum yalnız: Ev!!! Ne maddiyatçı ve gösteriş meraklısı :)) Oysa (bir)leşmek öyle mi... Özünde aşk var arkadaş...

" " Devamını oku

14 Eylül 2010 Salı

MEMENTO!

Rakı & Balık & Kalabalık (Kuruçeşme)

Vitrin mankeni Küçük Alper (İstinye Park)

İstiklal bir göklerde, bir de Taksim'dedir...!

Yeni-doğan kalmak zor belki ama yeni-bakan kalsak ya hep hayata... (Ortaköy)

Bulutlu bir günde sıcak bir kahve... (Türk Kahvesi-Körfez)

Tarkan Konseri (Cemil Topuzlu)

İç güdülerimin realiteye dönüştüğü, deney-imim netice verdiği, aradığımı bulduğum masa... (Assos)

Parçalı bulutlu (Büyük ada)

Bunlar fotoğraflar. Yaptığım yorumlar ise gönül gözümün kadrajına takılanlar. Peki onlar fotoğrafta neden yoklar? Çünkü onlar içteki karanlık odada saklanırlar. Herkesin bir karanlık odası vardır. Bu yüzden her fotoğrafın anısı kalplerde farklıdır. Zaten fotoğraf bu yüzden bir hatırlatmadır; o tarihteki hislere yapılan bir atıftır.
Hafıza ile hatırlarız. Fakat hafıza da yanıltabilir. Hafıza, aynı fotoğraf gibi gördüğünü kaydeder. Baktığın lens ne kadar görüyorsa, çekilen fotoğraf da o kadar zengin olur. Tıpkı bakan gözlerde olduğu gibi; bakış açısı genişliği... Evet, hafıza gerçek değildir. Fakat herkes kendi hafızasını yaşar; bu bir gerçektir. İnandığın şey senin gerçeğindir. Yaşamak için yaptığın seçimdir doğru; fakat inandığından başka bir şeyi yaşamak için bir seçeneğin de yoktur zaten; yeniden inanmaktan başka...
Fotoğraf ile hafıza birbirine benzer. Fotoğraf kurgudur yeni bakan gözler için... Hafıza ise içerdeki gözün bir kurgusudur... Her ikisi de yanıltıcı olabilir. Nedir gerçek olan peki ..? Büyük harfle: DOĞA..! Onun da hafızası var ama en azından anlamak daha kolay... Doğaya yakın durdukça, doğala yakın oldukça daha çok var olacaksın, bu da bir gerçek.
Peki bunları anlatan kim ki ..?
Hayatı anlamaya çalışan bir fani...!
E anlattıkları ne kadar gerçek olabilir o zaman...?
Orası meçhul... Ama inanırsan senin de gerçeğin olur abi...
PS: Yukarıda aktarılan görüntü ve mesajlar, yazarın buğulu merceğinin ardına düşen çözültülerdir ve gerçek hayattan alıntılardır. Fakat gerçek hayat dediğiniz de kimi zaman bir yalandır. Bu sebeple yazarın naçiz tavsiyesi, ne hikayeye, ne de gerçek hayata inanmanızdır. Pusulanız içinizdeki minik kıpırtı olmalıdır. Onun ise belirgin bir yönü yoktur; kişiden kişiye değişebilmekte, hatta bir hayat diliminde bir insanda farklı zamanlarda farklı yönleri gösterebilmektedir.
JUST BELİEVE...! ;)
"MEMENTO!" Devamını oku

12 Eylül 2010 Pazar

Bir Umut'tu...


Bir Oya her şey değişir mi...ydi?
Bir Oya bir şeyler değiştirebilir mi...ydi?
Sonuç: HAYIR!!!
"Bir Umut'tu..." Devamını oku

4 Eylül 2010 Cumartesi

Hayatin Tadi

Genclikte... Hayallerle...

PS: Foto tema: Istanbul'a taze gozlerle bakan 2 tazenin arasinda tazelenmek...
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
"Hayatin Tadi" Devamını oku

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Assos Antik Kent

Dun aksam uzeri, oren yerindeyiz... Apollon Tapinaginda oldugu gibi buraya da elimizi kolumuzu sallayarak giriyoruz. Kocaman bir antik kentin icindeyiz; ayagimizin altinda kimbilir daha aciga cikmamis ne tarihi anit, cevher var diye dusunurken bir yandan da gozumuzun gorduklerine diledigince dokunabilmek, hatta o taslarin uzerine basabilmek duygusu garip geliyor. Beklemedigimiz, belki de aslinda istemedigimiz bir serbestlik icindeyiz. Fakat tabii ki de bu durumun avantajlarini kullanip tadini sonuna kadar cikariyoruz Idil'le.

Ben adeta yore yollarda rastladigimiz keciler gibiyim, dag kecisi :) spor ayakkabi giymenin verdigi rahatlikla tirmanip duruyor, her bir ayrintiyi bizzat gidip goruyorum. Sahit olduklarim arasinda mezarlar bilhassa ilgimi cekiyor. Uzeri suslu ve fazla bozulmamis, kapakli bir tastan sandik (aslen mezar) goruyorum. Romalilarin oluyu mezara anne karnindaki gibi ve doguya bakacak sekilde yerlestirdiklerini ogreniyorum. "Isik dogudan yukselir" diye mi acaba..?

Sonra yol uzeri tapinagi goruyoruz ve kus bakisi olarak tiyatroyu... Bir kez daha hayran kaliyorum antik caglarda insanlarin yerlestiklere yerlere ve dolayisiyla yerlesme zihniyetlerine... Fotografta gordugunuz gibi enfes bir deniz manzarasi, iklimi, dagin etegindeki konumu vb. (Hatta bazi antik kentlerde evlerin pencerelerin guneye bakacak ve birbirinin onunu kesmeyecek sekilde insa edildikleri bilinmekte)

Devam ediyoruz; daha dogrusu devam etmek istiyoruz fakat kus bakisi gordugumuz antik tiyatroya ulastiracak bir yolun olmadigini fark ediyoruz. Kendi kendimize taslarin, dikenlerin ve turlu calilarin arasindan dolambacli bir yol tutturup asagi inmeyi basariyoruz. Inmeye yakin Jean Marine bizi sozde kurtarmaya geliyor. Fakat bu deli sacmasi macera bana keyif veriyor.

Gordugunuz uzere tiyatrodayim; evet o nokta benim :) merdivenleri tirmanip eko testi yapiyorum; klasik. Hep soyluyorum ya bazi kliseler guzeldir diye, iste bu da onlardan ;) Ayrica klasikler de olmez kanimca...

Oradan Behramkale'ye geciyoruz; muzedeki amca tepeye ulastigimiz o saniye muze girisini kapatiyor; bu durumu ibretle izliyoruz...

Birkac hediyelik esya bakip (magnet almak degismez bir kaidedir; bu da bir klasiktir.) Donuyoruz.

PS1: Antik kentte ucurumun kenarinda buyumus bir incir agaci gorunce hevesleniyoruz. Dalindan incir koparip yemenin tadini (bu yaz bu zevki bol bol tatsam da) bir kez daha aliyoruz.

PS2: Kim bu insanlarin yanindaki, sorusunun cevabini yakinda verecegim.

Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

"Assos Antik Kent" Devamını oku

Sabah sabah

Bu kopekcik az once yukaridan yanima atladi, yuregimi hop ettirdi. Sonra kostu denize girdi, kendi kendine yuzdu. Cikti biraz beni kokladi, biraz da kendini sevdirdi. Gitti...

Denizde kimsecikler yok.. Yuzuyorum..
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
"Sabah sabah" Devamını oku

29 Ağustos 2010 Pazar

Listen to your heart!

Zeytin agaclarinin omru bin yillardan fazla olurmus. Hatta bu sebeple Kudus'teki zeytin agaclarinin Isa'yi gordugu soylenirmis.

Buradaki zeytin agaclari da bu tarihlerde Oya'yi gordu ve benim artik olmadigim bir zamanda baska insanlari gormeye devam edecekler...

Keza fotografta gordugunuz Apollo Tapinagi... Insanlar M.O 330-30 yillarinda bu tapinakta tapinmislar, bu merdivenden inmisler, bu cografyayi gormusler...

Simdi o insanlar yoklar. O suretler bir daha var olmayacak; o hayatlara dair hikayelerin yenileri bir daha yazilmayacak. Ama bir sekilde olacaklar, hatta belki de su anda var olmaktalar... Baska hikayelerde... Uyanmis bulacaklar kendilerini birden biraktiklari yerde...

Yaninda goturdukleri sadece ruhlari olacak. Bir an evvel terk ettikleri alemdeki sevgileri, mutluluklari ve sevincleri dunyadaki cennetleri olarak koruyuculari olacak. Ayni alemdeki korkulari, hasetleri ve pismanliklari ise dunyadaki cehennemleri olarak peslerini hic birakmayacak. Hesap verecek ruh tum oklarin kendine dondugu yerde ne kadar sevdim diye ve belki bir kere daha cekecek pismanlik cezasini belki de odedigi bir omur bedelle...

XII. Yuzyil Sufisi Sadi:

"Bir mezar acilip kulleri cikarttiginda, zengin ile yoksulu kim ayirt edebilir?"

Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
"Listen to your heart!" Devamını oku

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Kacamak tatilim: Assos

Otel'de tanistigimiz Idil ile tapinaga gidiyoruz. Yol boyunca bircok koyden geciyoruz. Fotografta gordugunuz cingirakli bir keci surusu :)

Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
"Kacamak tatilim: Assos" Devamını oku

24 Ağustos 2010 Salı

IMG00288-20100824-2346.jpg

Penguen Dergisinin ustunde duran firindan cikmis limonlu kek...

Bu saatte... Evet... Kokusu yeter...
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
"IMG00288-20100824-2346.jpg" Devamını oku

23 Ağustos 2010 Pazartesi

İlham Perisi Peşinde..! Parçaları Birleştirin..!






O sabah derinlerden bir heyecan kıpırtısı yokladı beni... Bir koku geldi burnuma yeni yeni, bahar bahar... Kıymetli yoklamalardandı bu bildim hemen. Topladım tası tarağı geldim hemen Taksim'e, ilham perisinin peşine düşmeye...


Adım atar atmaz güvenrinleri yemledim; onlar yerken ben neşelendim...


Doğan Kitap/Sufinin Hayat Rehberi baskısı İstiklal Kitpevi ve DNR'da kalmamış; 3. yeni baskı yolda; ben kendiminkini Mephisto'da buldum. Bir Türk kahvesi içmiş kadar oldum..








İstiklal Caddesi'ni başından sonuna yürüyüp House Cafe'de naneli limonatam ile serinledim; kaçamak tatil planıma ilk küreği attım. Gerçekleşmeden söylemek yok. Söylemeyeceğim.


Yanda gördüğünüz elbise o günün ganimeti; elimde kaldı. (En sevimli halimle) Ama hoş değil mi siz söyleyin ;)


O akşam maç var Beşiktaş'ta... Sokaktaki hareketten cesaretlenip Asmalımescitten Beşiktaş'a yürüyorum. Bir zamanlar sıkça kullandığım yoldan geçip parkın içinden süzülüyorum. Her yer köfteci :)
Beşiktaş'ta kediler de Beşiktaşlı...
Son olarak takada yüzüme vuran akşam rüzgarıyla bakıyorum benim İstanbulum'a...

"İlham Perisi Peşinde..! Parçaları Birleştirin..!" Devamını oku

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Ve . . . INCEPTION...!


Yorucu, huzursuz edici, sapık bir film... Bir saniye koltuğunuza rahatça yaslanıp kendinizi bırakamıyorsunuz.
Sanki hep sınanıyorsunuz...
Film kendini hep takipte bırakıyor. Sahi yeterince hızlı mısınız..?
'The world is not real!'
'You aren't awake. You're still sleeping.'
Am I....?!?
Has your subconscious ever destroyed your own designs? In other saying: Have you ever noticed that your subconscious destroyed your own designs?
I do.
There is only one way to prevent bad effects which come from your subconscious. Go down your dark cellar, fınd yourself who's riddled with guilty and forgive her.
This is the one and the most difficult way you have.
'Only one idea may change everything.'
Everything is only one idea anyway. I am an idea in my brain and soul. The reflection of me in your eyes is not an other thing apart the idea which belongs to me.
However, I need to know anything different which I don't know.
Look at me deeply. Keep close to my soul.
If I want to know more, I have to know myself more firstly.
Paradox...!
The one person who stayed in front of me and prevent me from everything is me, myself.
I am the most dangerous person in my own world.
Am I free..?
Not really...
If I won't get rid of my wrong knowledge about myself and my prejudices, I cannot say I am free.
I have to find my courage which I've lost in the way.
Will you help me to remember...?
"Ve . . . INCEPTION...!" Devamını oku

20 Ağustos 2010 Cuma

TARKAANNN!


Başka birşey dileseydim olacak mıydı acaba...?
İşte Tarkan yeniden sahnelerde....
27 - 28 Ağustos tarihlerinde Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde.
Gelmek isteyenlere duyurulur...
Biz cuma günü konserdeyiz... Sizleri de bekleriz :)
"TARKAANNN!" Devamını oku

19 Ağustos 2010 Perşembe

Feribot sefasi

Ilik ruzgarli bir hava, sari-sicak bir isik, gun batimi...

Tam da boyleyim ben de su saatlerde...

PS: Vapurun en bas kosesindeyiz. Camlar acik. Onumuzdeki arac son ses Frank Sinatra caliyor. Sefa diye bosuna demiyorum ;)
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
"Feribot sefasi" Devamını oku

Izleyin..!

Olcusu alinmadan, rengi ve kumasi sorulmadan dikilmis giysilerin icine girmeye calisiyoruz biz insanlar...

Olsa da olmasa da...

Begensek de begenmesek de...

'Isteklerinin pesinden gidenler, hayatta mutlu olmak isteyen insanlardir.'

By
Serseri Mayinlar / Ferzan Ozpetek

'Well, when you grow tired of being what you're not, go and have fun and celebrate life. In time, you'll discover that it will give you more than pleasure, it will give you meaning.'

By
Paulo Coelho / The Witch of Portobello
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
"Izleyin..!" Devamını oku

17 Ağustos 2010 Salı

Muzlu Müthiş Karışım


Bu hafta müthiş bir şey keşfettim. Haftalık Penguen dergisinde Seyit Ali Aral harika ve bir o kadar da çılgın bir karışımdan bahsediyordu. Tarif aynen şöyle:
"İnce kıyım ananas, kökle hindistan cevizini muzlu süte, tıka üzerine tarçını. Yerken çarpılırsan ama benden bilme."
Bence kulağa çok hoş geliyor; zira tam da benim damak tadım. Bu yaz sıcaklarında egzotik tat müthiş. Lakin ben bu tarifin normalini yapıyorum iki gündür. Basit ama müthiş zevkin tarfi şöyle:
Büyük b ardakta bir adet büyük muzu sütle karıştır, üzerine bolca hindistan cevizi dök, karıştır, köpürt.
Ne var bunda bildiğimiz milkshake diyenleriniz var içinizde duyuyorum fakat bu fikir aklımın köşeciğine hiç düşmemişti daha önce; belki de ben Amerika'yı yeniden keşfetmekteyim. Ne güzel bir şeyden uzakmışım... :))
"Muzlu Müthiş Karışım" Devamını oku

16 Ağustos 2010 Pazartesi

HOŞGELDİM..!



Ayak bastım topraklarıma yeniden...

Yeni ümitler, yeni kararlar, yeni heyecanlar ve düşlerle...

Öyle ya benim için eylülde başlar takvim; belki de senelik tatilimde işimi gücümü, adımı sanımı her bi dünyevi işi bir kenara atmamdır sebebi. Hep tazelenip gelirim ki yeniden birikip kös kös gideyim diye tatile ;)

Şİkayetçi değilim...

GÖNLÜ GENİŞ VE RUHU GEZGİN SUFİ MEŞREPLİLERİN KIRK KURALI'ndan

10. KURAL:

"Ne yöne gidersen git, -Doğu, Batı, Kuzey ya da Güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi sonunda arzı dolaşır."

Bakalım neler yaşayacağız yeni senede..? Neler görecek bu gözler; yeni keşiflere şahit olacaklar mı..? Yeni tatlar olacak mı menümüzde..? İçimizdeki minik kuş hep pıııııırrrrrr pıııııııırrrrr edecek mi?

Yaşayıp göreceğiz; ya da yaşayamayıp öleceğiz... Bunu da hiçbir zaman bilemeyeceğiz...

İşte bu bilinmeyen güzelliğe düştüğüm bir süpriz kare daha... yeni bir seneye daha merhaba...

Hoşbuldum...

"HOŞGELDİM..!" Devamını oku

12 Ağustos 2010 Perşembe

Kazanan Kim?

Insan gercekte ne zaman kaybeder..?

Bugune kadar basinin ustunde tasidigi degerleri sarsildiginda mi? Yoksa yine o degerler sayesinde olusturdugun benlik suuru zedelendiginde mi?

Halbuki degerler de bir put degil mi Ask'in onunde? Hele o benlik suuru; Ask onu da eritmeyecek mi var oldugu surece?

Bkz. Hayatinizin degerler dukkanindaki etiketlere; ego varlik bilincindeki seratonin seviyesine.

Kim oynayacak peki bu tehlikeli oyunu o vakit..?

"Ne yer ne gok kucaklayabilir beni. Ancak ve ancak inanan kullarimin yuregine sigabilirim."

By
ASK / E. Safak

Cevap: Inananlar..!
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
"Kazanan Kim?" Devamını oku