Evet, bu ara dvd alemlerindeyiz. Fikirler ediniyor, yeni fikirler ekiyor, üstüne bir de bunları paylaşarak çoğaltıyoruz. Amacımız aynı; saçlarımızda savurmak istiyoruz yine o güzel kokulu ilham rüzgarını.. İngilizcede -re ile başlayan sözcükler gibiyiz; ya da onlardan olmak ister gibi bir halimiz var: renew, recover, remove, reset... kulağa hoş gelenlerden...
Filme dönecek olursak... Bu bir girişimcinin hikayesi özünde. Bilmeyenler için (ki hala kaldıysa), Facebook'un yaratıcısı Mark Zuckerberg'in Facebook'u yaratım sürecinin öyküsü. Sloganı ise; "you don't get to 500 milion friends without making a few enemies." Yani; "birkaç düşman edinmeden 500 milyon arkadaş kazanamazsınız." Doğru; kim inkar edebilir ki... Başarının kıskanıldığı ve herşeyin mutlaka bir zıddının olduğu bir gezegende yaşıyorsak, bu yorumu yapmak, yeni birşey söylemek olmaz zaten. Bu sebeple şimdi ben birkaç yeni birşey söylemek istiyorum izin verirseniz :)
Gerçek hayatta gördüğüm veya bir şekilde fikir sahibi olduğum girişimcilerin hayatına baktığımda, yollar, amaçlar ve kültürler çok farklı olsa da, bazı temel şeylerin hep aynı olduğunu gözlemliyorum. Ne gibi mi? Mesela adanmışlık... Girişimcilerin tamamı, kendilerini projelerine gönülden adıyorlar. Gönülden adamak, bildiginiz istemekten oldukça farklı. Bir kere gönülden isteyen insan, projesini bir rüya gibi yaşıyor. Hani rüyada her şey bir yandan olası gelir ve biz de bir yandan meydana gelen o saçma şeyler için "bunlar gerçek hayatta olmaz ki" demeyiz ya... ve yine o rüyada çok koşsak da yorulmayız mesela... hatta rüya (proje) bitip de uyandığımızda kendimizi dinlenmiş hissederiz. Neden mi? Çünkü artık doğurmuşuzdur. Bizim canımızdan, enerjimizden, emeğimizden ve düşlerimizden bir bebek dünyaya gelmiştir. Her doğum bir mucizedir ya, her bir gerçekleşen düş de öyledir işte... Ve doğum yapan kadın gibi biz de artık huzurlu ve duyguluyuzdur. Bir de çoğalmışızdır. Bir nevi annelik duygusu kabarır içimizde bebek projeye karşı...
Böyle bir bağ vardır girişimci ve projesi arasında. O birçok şeyi peşinen göze almıştır ve hatta gözden çıkarmıştır da. İstenmeyen çalışmaları bir bir yapar, hatta uykusuz kalır. Odaklanmıştır. Hatta öyle odaklanmıştır ki; çocukken yaptığumız merceği güneş ışığında kağıda tutmak ve onu tutuştumak an meselesidir.
Bir de o, inananlardandır. Kimse inanmasa da kendi biricik düş'üne sahip çıkanlardandır. Bu yüzden risk alır. Hem de seve seve; feda olsun diye diye... Feda ede ede gözü kararır; gözünü karartır girişimci. Feda etmek, göz doyurur, göz tokluğu yaratır hem de. Gözü tok olanın, boş vaatlere karnı da tok olur böylece.
O değer biçmez düşüne; bu yüzden pazarlık etmez. Düşünü yaşar, düşünü oynar; düşüyle yatıp kalkar. Fakat düşünü satmaz. Never!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder