15 Ağustos 2011 Pazartesi

Televizyona Çıktım!



Caddebostan sahilinde her zamanki sabah yürüyüşlerimden biriydi... Üstelik bu defa bayağı erkenciydim de... Altımda şortum, üstümde beyaz t-shirtüm, tepeden tutturduğum dağınık saçlarım ve üstümdeki dünden kalma deniz kokumla perzasızca yürümedeydim... Yine her zamanki gibi bir yandan beynimin bir tarafı serbest çağrışım yakın tarihte duyduğu sözleri yerli yersiz yankılıyor, renkleri anımsatıyor ve duyguları titreştiriyorken, diğer bir tarafı bana denizi izleyen yalnız bir martıyı gösteriyor, böyle melankolik duruşlar insana mahsus martı kardeş diye şakalar yaptırıyor, sonra bir de ooooohhhh denizi koklatıyor vs. vs. İlave olarak; beynimin bir başka tarafı da bana arada sufle veriyor: "hadi artık biraz güzel şeyler düşün, hayal mayal kur, güne güzel başla!"


İşte ben tam bu iki arada bi derede hallerimden birindeyken, bir kadın muhabirin aynı benim gibi yürüyüş yapan bir kadına, arkasında kameraman arkadaşı ile birlikte mikrofonu doğrulttuğunu gördüm. Hemen güneş gözlüklerimi gözüme taktım ve göz ucuyla baktım o yana doğru. Uzaklaşırken oyuncu beynim hemen girdi araya, "peki sana sorsalar sen ne derdin?" diye sordu. Ben de, çelişkilerimi ve o güzel hayallerimi bir kenara koyup bunu düşünmeye başladım. Verdiğim cevaplar, sade, net ve tatmin ediciydi doğrusu.


Yürüdüm, düşündüm, düşündüm, yürüdüm. Arada dalga geçti beynim yine; "o kadar düşündün, şimdi yeniden görmeyesin" diye...


Korktuğum başıma geldi. Ya da şom zihnimin oyununa geldim. Ya da her neyse... Fakat yakalandım artık bir kere...


Dersime çalışmıştım ama sırası mıydı yine de şimdi. Zaten bu kafası karışık kızın düşündüklerini bir baloncuğa sığdırması beklenemezdi; ayak üstü felsefe yapmak da abesti... O yüzden bu kız da üfürdü, tüm düşünce baharatlarından birer tutam, öteki muhabir kızın suratına doğru... Kız öksürdü... Bizim kız kıkırdadı...


Ne de olsa televizyona çıkmıştı! Ama sormadı bile hangi kanal diye orası ayrı. Sadece televizyon oyunu neşeliydi ve oracıkta da bitti. Zaten Andy Warhol da dememiş miydi: "Bir gün herkes 15 dakikalığına televizyona .çıkacak" diye... Büyütmeye gerek yok işte... Hem de hiçbir şeyi...


Fakat asıl şu beyin meselesi... Yani beyni terbiye etmek; etmeye çalışmak, gerçekten de nafile mi..?


***Herkes cevabı kendisine versin; sonra oturup bir de falına baksın :)

Hiç yorum yok: