Oya'nın Halleri
Ayna Ayna Söyle Bana...?
7 Eylül 2011 Çarşamba
Meditasyon
5 Eylül 2011 Pazartesi
Ah Bu Ben...
Sonra yollara verdi kendini.. Otobüs penceresindeki manzarada gözleri mahmurlaştı, yavaş yavaş göz kapakları ile birleşti; uyudu. Giden mayhoş, kalan buruktu. Gittiğinde kavuşmak olmasa, gitmek hepten zordu.. Şu hayattaki çelişkisi, işte tam da buydu. Hem gitmek, hem kalmak bir kapta karışmazken, o hep bir var, bir yok'tu..
Çok şükür ki kavuştu.. Tüm evhamlarını havada bırakıp ayaklarını toğraga bastı. Bir kez daha risk altındaki faniliğine ve güvenli anlardaki dünyalığına şaştı. Sanki insan denen mahluk, en çok tehlike anında insanlığını hatırlardı..
Sardı, sarmalandı, pamuklara yatırıldı.. Yattığı yeri beğendi, kendini uzun uykulara verdi.. Ertesi gün çabucak geçiverdi. Akşam Ankara'dan bir dosta yeni pikesini serdi. Onun Trakya'dan getirdiği karpuzu ise 2 gün sonra kesti. O akşam tekrar doldurdu açıkta duran valizi; kontrol etti bu kez kendi hediyesini. Astı askıya hem sevdiğinin gömleğini, hem de kendi prenses elbisesini...
Tek unuttuğu davetiyeydi; onu da zaten evinde unuttuğu arkadaşı getirecekti. İzmir'e doğru yola koyuldu. Vizyondaki bir film ismi gibi "En Yakın Arkadaşı Evleniyor"du..
Civan Teyze'nin pansiyonuna yerleşti. Prenses elbisesini, topuklu dore ayakkabılarını giyindi, süslendi. Özge ve Serhat'a sarıldı, misket havası, damat halayı oynadı, zıpladı. Sabahında "bardacık" incir, "gevrek" simit aldı.
Tekrar yollardaydı.. Ve ertesi gün yine çabucak geçti.. Sanki İstanbul'da vakit daha bir nakitti.. Yapmayı düşündüğü pasta bile, bu akşama yetişmedi. Ama işte yine de birşeyler söylemek gerekti.. Halbuki Oya'nın her işi gönülden geçer; gönlü ise bir kabarır, bir inerdi.. Aynı Med-Cezir gibi...
İşte buydu suskunluğunun sebebi...
Doğuştan getirdiği, dalgalı meşrebiydi müsebbibi...
20 Ağustos 2011 Cumartesi
The Visitor
19 Ağustos 2011 Cuma
Bir Şiir
Mavilerde sefer etmek!
Bir sahilden çözülüp gitmek
Düşünceler gibi başıboş.
Açsam rüzgara yelkenimi;
Dolaşsam ben de deniz deniz
Ve bir sabah vakti, kimsesiz
Bir limanda bulsam kendimi.
Bir limanda, büyük ve beyaz...
Mercan adalarda bir liman..
Beyaz bulutların ardından
Gelse altın ışıklı bir yaz.
Doldursa içimi orada
Baygın kokusu iğdelerin.
Bilmese tadını kederin
Bu her alemden uzak ada.
Konsa rüya dolu köşkümün
Çiçekli dalına serçeler.
Renklerle çözülse geceler,
Nar bahçelerinde geçse gün.
Her gün aheste mavnaların
Görsem açıktan geçişini
Ve her akşam dizilişini
Ufukta mermer adaların.
Ne hoş. ey Tanrım, ne hoş,
İller, göller, kıtalar aşmak.
Ne hoş deniz deniz dolaşmak
Düşünceler gibi başıboş.
Versem kendimi bütün bütün
Bir yelkenli olup engine;
Kansam bir an güzelliğine
Kuşlar gibi serseri ömrün.
ORHAN VELİ KANIK
Yazarın Notu:
Orhan Veli'nin şiiri, bu gece size iyi geceler desin... Serin bir yaz akşamı gibi, içiniz ferah, kalbiniz sıcak, neşeniz bol olsun...
16 Ağustos 2011 Salı
Bazı Ruhlar Birbirine Benzer
15 Ağustos 2011 Pazartesi
Televizyona Çıktım!
10 Ağustos 2011 Çarşamba
Mutevazilga Ovgu
Oysa insanoglu denen mahlukat da, yarattigi onca role ragmen, etten kemikten degil mi? Dogadan geldi, yine dogaya donmeyecek mi? Doga ise ne kadar sevecen ve basit, degil mi ki? Hatta doganin kanunlari bile yok; onu da biz uydurmadik mi; anladigimiz dile cevirdik bir sekilde..
İste boyle dusununce.. annelik, babalik, is adamligi, asmis insanlik, entellik dantellik, yalandan sanatcilik, zenginlik, avukatlik.. gibi toplumun buldugu, kimi zaman dayattigi roller, hic de muhim degiller...
Cunku insani ozunde roller degil, gercek ihya eder; ve genel olarak da zaten insani hep basit seyler mutlu eder!
Sunlari bulbule sorsaniz acaba bulbul ne der? Sevgili bulbul, sesin mi guzel, kafesin mi? Tahtin mi rahat evin mi?