24 Aralık 2010 Cuma

aşk acısı çekenlere...

Nadir "ne var ne yok alemde" gezmelerimde rastladığım bir gazel; meali ile birlikte.

Aşk acısı çekenler için tasavvufi bir bakış açısı Mevlevi Şeyhi Saffet Efendi'den;

Her zaman bir vâmuk-i azra olur alem bu yâ
Nev-be-nev efsaneler peydâ olur alem bu yâ
Kabz u bast kıl tefekkür aleminde ey gönül
Vakt-i sermânın sonu, vakt-i germân olur alem bu yâ

Gez geç elden eyleme me’mul sanma ruya u
hayâl
Vakt-i sermânın sonu, vakt-i germân olur
alem bu yâ

Görme ahkâr kimseyi cana kader meçhuldür
Hakkın edna bir kulu ala olur alem bu yâ
Hak-i Mevlana’yı saffet sürmeyi çeşm eyleyen
On sekiz bin alemi bina olur alem bu yâ

Kısaca Meali:

Dünya durdukça Vamuk-i Azra’nın aşkı gibi büyük aşklar her zaman doğar. Bir zaman ki o aşklar bugün nasıl efsane olmuşsa, şimdi de öyle aşklar olur ki bunlardan yeni yeni efsaneler çıkar. Hele bir düşünceler aleminde genişle, daral, uzaklara git, yakın yere gel, dön dolaş ey gönül. Göreceksin ki soğukların vakti geçer, sıcak olur, kıştan sonra yaz gelir.

Alıntı: www.devletsah.com
"aşk acısı çekenlere..." Devamını oku

23 Aralık 2010 Perşembe

IMG00137-20101222-2116.jpg

Onca cektigimiz foto arasindan biz en cok bu silik olani begendik. Aranan neydi: Fonda Istiklal Caddesinin yilbasi isiklari, iki guzel kiz ;), artistik durus, net goruntu. Yasanan ne oldu: Iki guzelce sayilabilecek (belki net halleri cirkindir) kizin cektigi acemi otesi yamuk foto.

Bazen siparis ettiklerimiz bizi mutlu etmez. Hatta mukemmele yakin olsalar bile.. Bazen de beklenmedik bir sekilde, tesadufen hayatimiza giren seyler bizi dunyanin en mutlu insani yapar. Sasirtici olsa bile..

Nedir peki insani mutlu eden sey? Iste bunu ancak o biricik gonul bilebilir. Aklin yolu ile kalbin yolu bir degildir.. Akil ancak mutluluk icin gerekli zemini hazirlayacak kadar kapasiteye sahiptir; fakat icteki minik kusun kanatlarini cirptiracak kadar degil.

Bu sebepten mutluluk da, anlam da, ask da kategorize edilemez. Zaten ancak satin alinabilecek seyler siparis edilebillir.

Hayatta parlak renklerden daha kiymetli anlar vardir. Yukaridaki de o anlardan biridir ;))

Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
"IMG00137-20101222-2116.jpg" Devamını oku

12 Aralık 2010 Pazar

29unda çocuk




Bir yaşımı daha kutlarken çocukluğuma geri döndüm adeta... Gözün gördüğü tek şeyin beyaz bir renkten ibaret olduğu o dağın tepesinde hissetmem gereken bir yaşın daha yükü yerine, doğa gibi bembeyaz, pür-i pak neşe... HeyHat sen nelere kadir, nelere vesile..!
İçimde tanımlayamadığım bir sevgi buğulu cama bile yansıyan,
herşeyi kapsayan külli bir şükür,
Hayatın öz'üne dair bir teşekkür...
PS: 30 oldun diye ısrar eden matematik yoksunu kinbaz şahsiyetler; çocukla çocuk olmayın, yaşınızı bilin!
"29unda çocuk" Devamını oku

11 Aralık 2010 Cumartesi

Hosgeldin Kis!

Yilin ilk kari Kartepe'de...

Su an -1'I gorduk; hala tirmaniyoruz. Kar ve sis her yer icim disim kasim gozum bembeyaz :)

Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.
"Hosgeldin Kis!" Devamını oku

9 Aralık 2010 Perşembe

Başlangıçlar


Her sabah güneş doğarken, her akşam güneş batarken, her kış odun atarken, her yaz gözlerini kırpıştırırken ve bir yaş daha alırken.. her bayram, her tatil, her yılbaşı, aybaşı.. yaşarken.. her akşam eve girerken, evdeki yüze bakarken, iz yapmış çizgilerle gülerken, köşeyi dönüp yürürken.. belki milyonlarca kez yaptığın bir şeyi bir kez daha yaparken..


yeniden başlamak her şeye..


taze gözlerle bakmak kendine, berikine, ilk ergen gibi olmasa da genç kalabilmek ve hissettirebilmek olabildiğince..


elbet zorlu bir vazife.. varışı olmayan bir yarış bir ömür süren ve belki bir tercih, evet belki de gayret..


fakat özünde insana bahşedilmiş bir armağansa hayat yalnızca; başlamak ise bir hatırlatmadır olsa olsa, hayatta olduğuna dair bir uyarı, bir dürtme.. bir an var bir an yoksun zira, yalnız doğdun ve yalnız öleceksin hatta; fakat göreceksin, dokunacaksın, hissedeceksin... çekeceksin burnuna kokusunu hayatın, hapsedeceksin.. katıla katıla gülecek, hıçkıra hıçkıra ağlayacaksın.. mutluluktan havalara uçacak, acıdan kupkuru kıvranacaksın...


anlayacaksın sen de bu hayatı ey ademoğlu-havva kızı; hem de hep zıttından kavrayacaksın..

varken yokmuş gibi davranacak, yokken varlığa el açacaksın..

ama en çok uçlarda var olduğunu hissedeceksin.. aşk gibi.. ölümün kıyısında yaşamı anlamak gibi..


"Başlangıç yalnızca bir eylem türü değil, aynı zamanda bir ruh hali, bir çalışma şekli, bir tavır, bir bilinçtir."

Edward W. Said, Başlangıçlar
"Başlangıçlar" Devamını oku

7 Aralık 2010 Salı

Huzursuz Ruh


Ben Elif Şafak'ın yeni romanını beklerken ve bir yandan özenirken roman yazmak için seçtiği yola; yabancı bir memlekette belki bir trende gelen esinlere kendini öylece koyverme haline; gitmeye, yaratmaya ve yenilenmeye... Sevgili Elif Şafak bir "kısa yazılar" kitabıyla çıktı karşıma ve düşüverdi birden kalbime...


İçlerinden bir yazı bu serüveni açıklıyor belki de en özet haliyle ve kendini yakın hissetmekten alıkoyamıyor naçizane bendeniz de... Öyle ki; bende de olan öz bir parçayı deşifre ediyor adeta "Huzursuz Ruh" adını verdiği yazısıyla.


"Sonsuza değin verilen yeminlerde bir sahtelik var. Hiç bozulmamak üzere kurulu düzenlerde bir tahakküm var. Hiç değişmediğini iddia eden ve bununla gurur duyan insanlarda bir hamlık, çiğlik, pişmemişlik var. İnsan ki eşrefi mahlukattır, içindeki semavi özü keşfetmekle yükümlüdür. Çıkacaksın yollara, kendine doğru git gidebildiğin kadar. Keşif boynumuzun borcudur. Kendimizi keşfetmek, aşkı keşfetmek, dünyayı keşfetmek, ötesini keşfetmek"...


"Çakılı kalmamak sırf alışkanlıklardan ötürü demir attığın koylara. Çıkmak oralardan, geçmek dalgakıranların beri tarafına, bilmediğin memleketlere varmak, tatmadığın yemekler yemek, sözlerini anlamadığın şarkılarla içlenmek, risk almak, dağılmak ve parçalanmak ve hasret çekmek buram buram, gurbetin tadına bakmak ve kendini yabancının gözünden görmek, şaşırmak yeniden, şaşırmak bir çocuk gibi dünyanın hallerine, çeşitliliğine, güzelliğine, acımasızlıklarına... şaşırmak ölene kadar... şaşırma kabiliyetini hiç yitirmemek...


Ne kadar güzel anlatıyor değil mi...?


Bir de tek başına tatile çıkmak fikri var ki, insanların genelinde ayıplama ve alınma duygusu uyandıran...


"Hem belki seneye tek başına çıkarsın tatile, kocan ve çocuklarınla değil; kendi kendinle. Sevmediğinden değil aileni, kendini özlediğinden. Şöyle bir kendinle sohbet etmeyeli çok zaman geçtiğinden. Yalnızlık içsel bir hazine olduğundan. Kaçılacak bir sosyal kusur değil".


Belki de herşeyde biraz ezber var değil mi..? Her sıfatı bir etiket, her farklılığı bir kusur sanan kollektif bir zihniyet...


Peki ya gökkuşağı... ya o da tek renk olsaydı... ya da baskın renk olan maviye takılsaydı...

"Huzursuz Ruh" Devamını oku

5 Aralık 2010 Pazar

Hayat da böyle bir şey...


Bugünlerde birçok kez bu cümleyi kurarken yakalıyorum kendimi. Hayat da böyle birşey işte... Birşeyleri daha iyi anlayabiliyorum sanki artık ve belki biraz daha olduğu gibi kabul ediyorum olanları, insanları... Büyüyor muyum acaba, yoksa eksiliyor muyum, cevabı bazen ben de bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki dökülüyorum... İnce ince, tane tane, azar azar... Kimi zaman tadı bol, kimi zaman kalbe zarar...

"aslında bu kadar da kırılgan değildim
kendi yarattığım düşmanlara yenildim
bir kayboldum sonra tekrar belirdim
masallardaki gibi bir varmışım bir yokmuşum"

Deri değişiyorum belli ve diyeceğim şeyler var yeni; de hani..?

Hayat ne kadar hızlı akarsa ben o kadar fazla susuyorum... Dinliyorum...

Demleniyorum...

Genelde insanlar sahip olduklarını ve iyi hallerini kaleme alırlar. Belki de doğru yaparlar; ne de olsa iyilik ve güzellik de diğer herşey gibi paylaştıkça çoğalır. Fakat benim için yazmak daha çok bir terapi; daha çok anlamak üzerine bir yol... Paylaşmak da var tabii; fakat paylaştığım ve paylaşmayı istediğim tek şey de zaten Oya'nın Yalın Hali...

Ama bunun için bile bir eylem gerekir; biliyorum... bir bağlılık, bir söz... Çünkü "sevgi eylem gerektirir"...

Ve insanın en büyük ihaneti kendinedir...
"Hayat da böyle bir şey..." Devamını oku