Ben adeta yore yollarda rastladigimiz keciler gibiyim, dag kecisi :) spor ayakkabi giymenin verdigi rahatlikla tirmanip duruyor, her bir ayrintiyi bizzat gidip goruyorum. Sahit olduklarim arasinda mezarlar bilhassa ilgimi cekiyor. Uzeri suslu ve fazla bozulmamis, kapakli bir tastan sandik (aslen mezar) goruyorum. Romalilarin oluyu mezara anne karnindaki gibi ve doguya bakacak sekilde yerlestirdiklerini ogreniyorum. "Isik dogudan yukselir" diye mi acaba..?
Sonra yol uzeri tapinagi goruyoruz ve kus bakisi olarak tiyatroyu... Bir kez daha hayran kaliyorum antik caglarda insanlarin yerlestiklere yerlere ve dolayisiyla yerlesme zihniyetlerine... Fotografta gordugunuz gibi enfes bir deniz manzarasi, iklimi, dagin etegindeki konumu vb. (Hatta bazi antik kentlerde evlerin pencerelerin guneye bakacak ve birbirinin onunu kesmeyecek sekilde insa edildikleri bilinmekte)
Devam ediyoruz; daha dogrusu devam etmek istiyoruz fakat kus bakisi gordugumuz antik tiyatroya ulastiracak bir yolun olmadigini fark ediyoruz. Kendi kendimize taslarin, dikenlerin ve turlu calilarin arasindan dolambacli bir yol tutturup asagi inmeyi basariyoruz. Inmeye yakin Jean Marine bizi sozde kurtarmaya geliyor. Fakat bu deli sacmasi macera bana keyif veriyor.
Gordugunuz uzere tiyatrodayim; evet o nokta benim :) merdivenleri tirmanip eko testi yapiyorum; klasik. Hep soyluyorum ya bazi kliseler guzeldir diye, iste bu da onlardan ;) Ayrica klasikler de olmez kanimca...
Oradan Behramkale'ye geciyoruz; muzedeki amca tepeye ulastigimiz o saniye muze girisini kapatiyor; bu durumu ibretle izliyoruz...
Birkac hediyelik esya bakip (magnet almak degismez bir kaidedir; bu da bir klasiktir.) Donuyoruz.
PS1: Antik kentte ucurumun kenarinda buyumus bir incir agaci gorunce hevesleniyoruz. Dalindan incir koparip yemenin tadini (bu yaz bu zevki bol bol tatsam da) bir kez daha aliyoruz.
PS2: Kim bu insanlarin yanindaki, sorusunun cevabini yakinda verecegim.
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.