27 Temmuz 2011 Çarşamba

Demirhindi Serbeti

İctigim bu demirhindi serbeti, Hindistan'daki demirhindi agacinin meyvesinden yapilmakta; ayni zamanda icinde 38 cesit baharat var. Her derde deva, sifa niyetine...

Simdi sorarim sizlere, boyle bir recete nasil olur da serbet diye anilir? Bildiginiz meyve suyu iste, hem de en karisigindan... Peki gunumuzdeki meyve sularina ne demeli; hepsi bildiginiz serbet, bol katki maddelisinden...

Ben, bir saglikli besinci, ayni zamanda sofrasever kisi, bu demirhindi serbetini begendi. Saglikli bir ogle arasi gecirmek isteyenler icin adres:

Guler Osmanli Mutfagi / Hasanpasa - Kadikoy (adliyenin az otesi)

"Demirhindi Serbeti" Devamını oku

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Hayatın İçinde Hayatlar





Yaklaşık 15 dakikadır, 7. kattaki balkonumdan aşağıya, biricik sokağıma, güzel bahçeme doğru bakıyorum... Tabii düşünceler hiç vakit kaybetmiyor, sürü kuşları gibi hemen kafamı sarıveriyorlar... Diyorum ki içimden, "şu bahçeye bak Oya, şu balkondaki sardunyalara, burada karanlıkta dikilen sen misin? Bu ev senin mi..? ne zamandır? Daha 7-8 ay önce buraya ilk bakışımızı hatırlıyorum, evi ilk gezişimizi... O zaman da ilk ışığına vurulmuştum; benim küçük yuvamın sarı, aydınlık ışığı vardı onda da... Ya o Salacaktaki küçük yuva..? Tuhaf ama bendim orada yaşayan da; sanki benden bir tane daha... 8 ay önceki Oya; sazı başka, sözü başka, bir tek özü aynı...


Daha da geriye gidersem, yine bambaşka bir hayat karşımda. Oradaki genç kadın da benden bir parça; keşke dokunabilsem... Evi, giysisi, derdi, tasası, sevinci başka Oya'lar...


Şimdiki ben ben'im de, acaba oradaki Oya'lar, hala o hayatları mı yaşıyorlar..?



Zaman değil tam olarak algıladığım; boyut desem güler misiniz..?


"Hayatın İçinde Hayatlar" Devamını oku

24 Temmuz 2011 Pazar

İstek Gercek Mi?




İnsan bazi durumlarda kendinden referans aliyor. Cunku asil olani bazen bir tek ici biliyor. Farkindaligi yuksek insanin isi de zor oluyor; bunu bir sekilde biliyoruz. Belki bunu da kendimizden saklasak da icimizden biliyoruz.



Kendi adima kinusacak olursam; ben su "tecahul-u arif" denen "bilip de bilmemezlikten gelme" sanatinin yalnizca latife ederken kullanilmasindan haz ediyorum. Keza insanin bu oyunu kendi ile oynamasini da sakincali buluyorum. Zaten yapamiyorum; Allah'in bildigini ben kulundan saklayamiyorum. Saklarsam kendimi oyuncu gibi degil; yalanci gibi hissediyorum..



Neden simdi butun bunlari soyluyorum peki? Cunku bir kapi daha aralaniyor icimde; su agir, buyuk, eski ahsap kapilardan.. Hani su gicirtiyla bir ogleden sonra yazinin sari ve sicak isigina acilan.. Acilinca icinize bir kutuphane kokusu dolduran.. Sizin gizli kutuphaneniz; aradiklarinizi bulabileceginiz bilgi hazineniz..



Bugun bu kapinin arkasinda aradigim, gercek isteklerdi.. Su iz birakanlar, iyi ki dedirtenler, hadi'ye kosturanlar, sizlanmadan yapilanlar, yapilinca kelebeklendirenler.. İcinin, bu ugurda tum zorluk ve guclukleri kucaklayan, hayata daha cok tutunan yani; gozunun isikli tarafi..



Varolusunun anlami; ya da anlamlarindan bir tanesi.. Soyleyin şimdi, sizin isteginiz gercek mi?



Sent from my iPhone

"İstek Gercek Mi?" Devamını oku

22 Temmuz 2011 Cuma

Zen ve Ben




"Her insan kendine has bir ruhtur. Bu ruhun yasaminin kendine ait deneyimleri, acilari, mutluluklari, basarilari, sorunlari vardir. Bazi gelismis ruhlar arayis icindedirler ve yasamlarindaki deneyimlerden surekli bir sonuc cikarmaya calisirlar; hep daha iyiyi, mukemmeli ararlar. Mutasavviflar, dunya hayatini gercege- Allah'a-ulasmak icin yapilan bir ruh yolculugu olarak gorurler; bu yol da kisinin kendini tanimasindan gecer. Ayni sekilde Zen Budizmi de kisinin gercege ulasmasi icin kendini tanimasi gerektigini salik verir. Cunku gercek, kisinin kendi icindedir, ogretilemez ve anlatilamaz; bunun ortak bir yolu yoktur. Buna gore herkes kendini dinlemeli ve kendi yolunu kendi icinde bulmalidir."
Nasuh Mahruki / Bir Dagcinin Guncesi

Yukaridaki paragrafi okuyunca icimdeki bir dugme pause'a basti ve gozler okudugum metinden icime dogru cevrildi. Evet, ben de boyleydim; icimdeki arayis hic bitmezdi. Sanki ruhumun beni cagirdigi bir yer vardi ve ben orayi bulmaliydim.

Komik kismi ise, "ben gelismis bir ruhum" (demek ki) diye tume varmamla basladi. Egom bu ise sevindi, dondu artist bir bakis atti. İcimdeki digeri ise bu duruma guldu; dondu egonun ensesine bur saplak atti. Bu egonun en sinirlendigi seylerden biriydi. Ego kucuk dustu ve kustu. Digeri ise aldirmadi, ustune bir de nasihat etti: Herseyi oyle uzerine alinma...




Sent from my iPhone
"Zen ve Ben" Devamını oku

Bildiri

@ kemalin yeri with orta kahve hahha:)
"Bildiri" Devamını oku

21 Temmuz 2011 Perşembe

AMATÖR



Bugün, kendime dair bir şeyi daha hatırladım; kendimi oracıkta tanımladım. Tanımlamakla kalmayıp tasdik ettim, onayladım ve hatta kutladım. Yaşadığım, çok şen sayılabilecek bir durum da değildi oysa; düpedüz açık vermek, sobelenmek, ortaya ulu orta serilivermekti.. Neresinden bakılırsa bakılsın çocukçaydı..


Üstelik kabahatim büyüktü; bir kez daha karıştırmıştım işimle kendim olmayı, ya da işimde kendim olmayı ya da işimde kendimi bulmayı... Her neyse işte, iş'ime gelmedi neticede bana geldi her ne geldiyse.. işim, gücüm oldu/gücüm beni sordu/ben beni yordu/velhasıl zordu tüm bunlar.. Belki de öğrenmem gerekti, ama neyi? Sahi, insan işi ile kendini karıştırmamayı nasıl başarır? Bu, eve gelince iş kıyafetlerini çıkartıp üstüne rahat birşeyler giymek gibi birşey midir? Bir kere insan sevmediği bir kıyafeti bile uzun süre taşıyamazken.. (Nitekim benim bir iş gününün ortasında alışveriş merkezinde yenilenmişliğim ve eskilerden yanımda yük ettiğim bir torba ile kurtulmuşluğum vardır:)) Konuya dönecek olursak; bu gerçekten mümkün müdür? İnsan kendine karşı bu kadar kör, vurdumduymaz ve duyarsız olabilir mi? Kendini iş'in işine karıştırmayabilir mi?

Cevapları duyuyor gibiyim.. Sağ köşeden gelen bir cevap tüm bunların rol icabı olduğunu; hayatın da zaten bu rollerden ibaret olduğunu söylüyor. Bu sağ köşede oturan bu sakin, bilmiş ve ruhu toprak (ne demekse; sonra açıklarım :)) kişiye sorarım: İnsan oynadığı rollerden etkilenmez mi peki hiç? Ben film izlerken bile etkileniyorum; tutun ki hayatımın baş rolünü oynuyorum.. Hayatımın baş rolünü oynarken bir teklif geliyor ve diyor ki, hayatının baş rolünün iş bölümünü oynarken Oya'yı değil, Ayşe'yi oyna.. İşler iyice karıştı şimdi ama...


Toparlayacak olursam... Birincisi; insanın bu kadar rollere bölünmesi reva mı? İkincisi; hayat rollerden ibaretse eğer, ben ne zaman kendim olacağım?


Bir saniye, arkadan bir itiraz var: "Ben rollere inanıyorum; hayatı biraz da hafif yaşamak gerek; fazla ciddiye almak iyi değil." Evet katılıyorum, bence de. Fakat o da nihayetinde bir parça profesyonellik gerektirmiyor mu? Bu sorunun cevabı "evet"se ben varmak istediğim yere geldim demektir. Bkz:


Profesyonelin kelime anlamı ehil, işinde uzman kişi iken algısı bundan biraz daha farklıdır. Profesyonel insan tipi günümüzde, duygudan arınmış, biraz kaşarlanmış ve bir parça kartlaşmış, o oranda kalbi katılaşmış ve maneviyatı kıtlaşmış, kesinlikle büyümüş veya büyümüş de küçülmüş, tecrübeli kelimleri ile de yakın duruş sergilemektedir. Aynı zamanda profesyonel insanın yerine göre presentable, politik ve herkes gibi olması da beklenir. İşte profesyonel insan, tüm bu sıfatları bünyesinde toplamayı başarmış insana denir. Peki bu insan gerçekten de başarmış mıdır?


Son olarak;


Başarı sizce nedir? Unutmayın; vereceğiniz cevaplara göre hayatınız şekilllenecektir..!


Amatör
"AMATÖR" Devamını oku

19 Temmuz 2011 Salı

KIRMIZI KURDELE

Bu güzel ve sevimli fiyongu neredeyse hayatın her alanında, gereğinden fazla kullandığımı fark ettim. Merak etmeyin, öyle kendimi paketleyip çıktığım yok ortalara; ya da bir taç ile şirinlik muskası olabileceğini zanneden, teenage özentisi ve liseli kız uamelesi beklentisi içinde olan 30'una ayak dayamış kız'lardan da değilim. (... derken; taktığım onlarca taç geldi aklıma
ama sizi temin ederim ki bahsettiğim tanımlamaların benimle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Ayrıca söylemeye gerek var mı bilmem, sözlerim (ben dahil) meclisten dışarıdır :))


Tabii ki bunları söylemek için açmadım bu konu başlığını... Konuya dönecek olursak; benim kırmızı kurdeleyi kullanma amacım biraz farklı; hatta öyle bir amacım yok, benimkisi tamamen mecazi anlamda ve istem dışı... Nasıl mı? Şöyle: Yaptığım birçok şey bir merasime dönüşüyor. Mesela sahile biraz ferahlamak ve ilham perisini kovalamak için iniyorum dersem, yanımda mutlaka en az 2 adet kitap ve belki bir mizah dergisi alyorum; hatta bazen yanıma biraz meyve aldığım da oluyor. Bu merasimimi genellikle cafe nero ile taçlandırıyorum. Orada ise genellikle "dışarı mekan alıcılarım" açık olduğundan bir iki satır okuyup kendimi mekandaki insan, hayvan, kuş, böcek ne varsa onları titizlikle gözlemlemeye adıyorum. Ne oluyor peki? Aldığım o yüklerle yürüdüğüm yolları geri dönüyorum. Ne için: mükemmel ortam!


Başka bir örnek: Kahvaltı sofrasında Allah ne verdiyse tatlısından tuzlusuna olsun da olsun; hem simit, hem buğday ekmeği yemesek de bir köşede dursun... Benimkisi göz zevki zaten sorsanız kuş mideliyim. (Karpuz hariç :)) Ne için: mükemmel sofra!


Keza işte de böyle... Ben ikna olmadıkça hiçbir müvekkil ikna olamaz; onların adına kendime müvekkil olurum; tüm kaprisi kendime yapar huzursuz ederim. Çıkarttığım "eser"i begenirsem veririm; begenmezsem "uykusuz her gece". Ne için: mükemmel çalışma!


İşin kötü tarafı ve aslında asıl demek istediğim, bu sebeple birçok şeye başlayamıyor oluşum... Blog bunlardan biriydi (tamam başka bahanelerim de vardı) ama bu da bir sebepti işte; mesela dans (zaten dansçı olamayacağım ki, düşüncesi ile zamanla küstü); bir şeyi biliyorum, demek dahi yeterli değilse gereksizdir lügatımda gibi akla gelen onlarca örnek...


Fazla değil mi? Hem de gereksiz...


Var mı benim gibi mükemmelliyetçiler; hadi gevşeyin biraz... Yine ucundan tutmayın, yine elinizden gelenin en iyisini yapın ama sıkıştırmayın, küstürmeyin, huzursuz etmeyin... etmeyim :)
"KIRMIZI KURDELE" Devamını oku